15 Temmuz 2009 Çarşamba

Burası Spor Sergi...

Seyircinin nefesiyle ısınan, uğruna yürüyüşler düzenlenen, tribünlerinin basketbol için besteler düzenlediği efsane salon Spor ve Sergi Sarayı. Şimdilerde TRT 3 ile genç nesle aşina bir efsane.

1974 yılında İstanbul valisi Lütfi Kırdar tarafından açılan Spor ve Sergi Sarayı 1992 yılına kadar basketbolun ve kültürel etkinliklerin kalbinin attığı yerdi. Bir zamanların efsane mekanı Spor ve Sergi Sarayı’nı parkelerinde koşan Fenerbahçeli Ali Limoncuoğlu (Aliço), Beşiktaşlı Ahmet Kurt tribünlerinde coşan Çarşı grubu ve gazeteci Yiğiter Uluğ’dan dinlediklerim...
1930’larda bir spor kompleksi olarak tasarlanan İnönü Stadı ve çevresi hakkında Yiğiter Uluğ oldukça enteresan bilgiler veriyor. İçerisinde Kırtasiye Fuarı gören, liselerarası folklor yarışmasına yarışmacı olarak katılan Uluğ salonda bir greyder bile görmüş. Uluğ, 1930’ların Türkiye’sinde bugün Gmall, lunapark, kongre sarayı ve İnönü Stadı olarak kullanılan alanın aslında bir spor kompleksi olarak düşünüldüğünü ancak ilerleyen yıllarda rant uğruna bu mekanların peşkeş çekildiğini söylüyor. İşte bu kompleksin en şirin parçalarından biri de Spor ve Sergi Sarayı’ydı. 3 bin 500 kişilik kapasiteye sahip olan Spor ve Sergi Sarayı ile ilgili anılarını aktaran Aliço “1980’den sonra Spor Sergi muazzam bir şekilde dolmaya başladı. Fenerbahçe’nin atılımıyla birlikte hareketlendi fakat Beşiktaş’ın futbol seyircisi de ilgi gösterince çok kalabalıklaştı” diyor. Şu an ki salonlarla karşılaştırıldığında Spor ve Sergi Sarayı’nın dezavantajlarının çok olduğunu söyleyen Yiğiter Uluğ, “Basketbol oynadığım dönemlerde spor sergi sarayını hiç sevmezdim. Bugünkü salonun Taksim tarafına bakan kapısı devamlı açık kalır ve kapanmazdı. O potaya kimse hücum yapmak istemezdi. Hep soğuk olurdu. Cemal Reşit Rey tarafındaki potaya hücum etmek isterdi herkes” diyor. Bunun yanında zemininde ve tahta tribünlerinde de devamlı sorunlar çıkaran bu salonu en çok özleten şey ise şehrin göbeğinde olması ve seyirci ile iç içe olmasıymış. Aliço’da ısınmaya çıktıklarında burunlarına gelen sosisli ve tost kokusundan bahsederken şikayet etmediklerini salon ısınmasa da oradaki taraftarın nefesiyle ısındıklarını anlatıyor.
Spor ve Sergi Sarayı denilince Çarşı grubunun da anlatacak çok şeyi var tabii ki. “O dönemlerde mahallenin abisini oynamak zorundaydık çünkü semtimizin ortasındaydı salon” diyen Çarşı Grubunun kurucularından Cem Yakışkan ve Alen Markaryan Türkiye’nin 1980-90’lardaki insan profilini kendi deyimleriyle 10 numara olarak görüyorlar. O dönemlerde insanların maç seyretme aşkıyla salona geldiğini, kapılar kapanınca ağlayarak geri döndüklerine şahit olan Markaryan ve Cem Yakışkan artık basket maçlarında aynı tadı alamadıklarını söylüyorlar. Tribündekiler aynı tadı alamazken saha içindeki Aliço’da Abdi İpekçi’nin boş koltuklarının basketbol için büyük bir kayıp olduğunu söylüyor. Aliço, “Spor ve Sergi Sarayı’ndaki maçlarımız o dönemler tıklım tıklım olurdu. Sporcular salona zor girerdi, kuyruk radyoevine kadar uzanırdı” diyor.

“Tribünlerde söylenen bestelerde oldukça naifti. Taraftarlar yan yana otururlardı” diyen Yiğiter Uluğ şimdiki basketbol taraftarının bu konuda sınıfta kaldığını söylüyor. O dönemlerde basketbol seyircisinin sayı olarak fazla olduğundan bahseden Uluğ, “Eczacıbaşı-Efes Pilsen maçında bile azımsanmayacak bir kitle maçı izlemeye gelirdi” diyor. Şehrin bu kadar merkezi bir yerinde her takımın maçlarını oynadığı bir salonun Beşiktaş semtinde olmasının kendileri için ayrı bir önemi olduğundan bahseden Alen Markaryan ise bir Beşiktaş-Sarıyer maçı sonrasında yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Fenerbahçe’nin Çukurova ile maçı vardı. Bizim de Sarıyer maçımız var aynı gün İnönü Stadı’nda. Maç sonrası 250-300 kişi toplandık ve salona gittik. Üstümüzde Beşiktaş’a ait ne varsa çıkardık. Aliço ile uğraşırdık. “Aliço bas bas bas” diye bağırırdık. Kızardı smaç yapmaya çalışırdı” diyor. Beşiktaş taraftarı o dönemler o kadar etkiliymiş ki salonda maçlarını bazen 5 bin kişiye de oynadığı olurmuş. O dönemin Beşiktaşlı basketbolcusu Ahmet Kurt’ta seyirci tipinin Beşiktaş dışarıda tutulursa basketbol seyircisi olarak tanımlıyor. Kurt, “Futbol seyircisinin de etkisi ile o salonda büyük bir baskı oluşturuluyordu rakip takım üzerinde. Bugün kötü diye baktığımız durumu o zamanlar memnuniyetle karşılardık” diyor.

Yiğiter Uluğ’un aklında kalan en güzel anı ise Spor ve Sergi Sarayı’nda bir dönem Milliyet Gazetesi tarafından gerçekleştirilen “Liselerarası Folklor Yarışması”. İzmir’den lise olarak katıldıkları bu yarışmada “Salona çıktığımızda böyle bir atmosfere ilk defa şahit olmuştum” diyen Uluğ lise öğrencilerinin dahi o salonu cehenneme çevirdiğini çalan müziği duyamadıklarını söylüyor. O dönemin basketbol kültürünün farklılığı Yiğiter Uluğ’a bu dönemlerde pek rastlamadığımız bir İstanbulluluk bilinci de göstermiş. Aydan Siyavuşlu Eczacıbaşı yenilgisiz maçlarını sürdürürken Adana’da Güney Sanayi takımıyla karşılaşır. Tabiri caizse döve döve tek sayı farkla galip gelir Güney Sanayi. Televizyonlar ya da gazetelerin o kadar etkin olmadığı için kulaktan kulağa bu haberler duyurulur. Eczacıbaşı gurur mücadelesi yapmıştır durumu. Spor Sergi’deki rövanşa giden Yiğiter Uluğ tribünlerin İstanbul diye tezahürat yaptığını, Eczacıbaşı’nın ise ilk dakikadan son dakikaya kadar tam saha pres uyguladığını söylüyor. Maçın sonucunu merak edenler için çok net bir tahmin olmasa da 144-50’yi verebiliriz.
Spor ve Sergi Sarayı’nın tribünlerinin de tabii ki sahipleri olurmuş bir dönemler. Bayraklı tribün için kavgaların verildiği dönemlerde Beşiktaş taraftarı burun kıvrılan pota arkasını mekan bellemiş. Teknik Fakülteliler, Beşiktaşlılar, Fenerbahçeliler ve Sosyete mekanı diye ayrılırmış o dönemler tribünler. Cem Yakışkan ve Alen Markaryan’ın gençlik dönemine rast gelen Spor ve Sergi Sarayı’ndaki anılarını anlatan Çarşı Grubu “Maçın ne maçı, ya da hangi spor dalı olduğu önemli değildi bizim için. Maç başladıktan sonra maça girer, tabeleya bakardık, geride olanı destekler, maçı kazandırıp çıkardık” diyor.

Böylesine renkli bir atmosferi olan Spor ve Sergi Sarayı yıllarını özleyen Aliço “Öncelikle seyirciyle elelesiniz. Seyircilerle şakalaşıyorsunuz resmen o kadar yakın ve sıcak bir ortam. Isınırken kantinden burnunuza kokular gelir. Her şey iç içe. Seyirci salona geldiğinde orada bizlerle konuşup sohbet ediyordu. Seyircinin içinden maça çıkıyorduk. Ben Abdi İpekçi’de ve Avrupa’da da oynadım böyle bir atmosfer yoktu hiçbir yerde yok” diyor. Şimdiki taraftar profilini de eleştiren Çarşı Grubu üyeleri kendilerinin salonda gün içerisinde 4 ya da 5 maç zevk alarak izlediklerini, paraları olmadığı zamanlarda spor ve sergi sarayında pide satarak maç izlediklerini belirtiyorlar. O döneme ait birbirinden ilginç anılar anlatan Beşiktaşlılar “Maç öncesi sürgülü kapıları kapatıp rakip takımla maç yapardık. Yenilen çıkar diye de iddia koyardık” diyor. Salonun açılmayan camlarının nasıl açılacağını dahi bilen Beşiktaşlıların o döneme ait en çok söyledikleri beste ise “Bomborossi bombomrossi bom bom bom/ siyah beyaz/ güm güm güm.”

Spor Sergi Sarayı’nın son organizasyonu ise NBA koçların katıldığı bir seminer olmuş. Yiğiter Uluğ “Bill Walton, Jack Ramsey, Hubby Brown, Calvin Murphy ve 500’e yakın antrenör ile gerçekleştirildi. Yurtdışından da büyük bir katılım vardı” diyor. Spor Sergi Sarayı’nın kapatılacağı haberi üzerine geç kalınmış bir hareket olsa da basketbolcular ve basketbol severler bu salonun yıkılmaması için yürüyüş düzenlemişler. Ellerinde pankartlarla yürüyenler arasında yer alan Aliço “Biz orası için yürüyüşlerde yaptık ama çok çok iyi organizasyonlar değildi bunlar. Doğan Hakyemez ve Turgay Demirel’de vardı bu organizasyonlarda, ama çok iyi organizasyonlar değildi. “Burayı verelim bize başka bir yer tahsis edin” denmesi gerekiyordu” diyor.

*“Galatasaray-Beşiktaş futbol maçından Oktay isimli bir arkadaşımız vefat etmişti. Spor Sergi Sarayı’nda karşı karşıya geldi takımlar. Bizde genciz o zamanlar 18-20 yaşındayız. Galatasaray tribününe saldırdık. Galatasaray tribünü çöktü sahaya düştüler.”

**İnsanların büyük mekanlarla ilişki kurabilmeleri çok kolay değil. Spor sergi sarayındaki en dolu maç 5 bin kişiyle oynanıyordu. Şimdi Abdi İpekçi kapısından girildiği anda insanı ezen devasa bir yapı oluverdi. Tabii ki çoğu maçta da tribünler boş olunca orası insanlara soğuk geliyor. Birkaç faktör var yeri uzak sapa bir yerde. Günlük yaşamda yeri bulunmuyor.

***Spor Sergi’nin şu an olmaması çok büyük kayıp. Basketbol federasyonumuzun da çok büyük bir ayıbıdır bu. Muhakkak Taksim civarında bir spor salonu yapması gerekiyordu. Abdi İpekçi’de basketbolun sevdirilebilmesi mümkün değil. Gidin kime sorarsanız sorun oynayandan izleyenlere kadar. Bir kişi de ben Abdi İpekçi’yi seviyorum diyebiliyor mu?

Hiç yorum yok: