15 Ekim 2009 Perşembe

Son Kale

Her tarafı kuşatma altındayken, Beşiktaş'ın son kalesi gözüyle bakılan kapalı tribün efsanesi de bitmek üzere. Her güzel şey gibi hayatının deli dolu 27 senesinin sonuna gelmiş, 20'sinde meşhur olmuş futbolcu gibi, medyatik olmanın bedelini öder gibi, öne çıkayım farklı olayım, herkes beni yazsın çizsin derken değiştiğinin, amacından saptığının farkında olmadığı gibi, meşhur insanın etrafını saran yalancı dostu medyanın bir gün dönüp sırtından bıçaklayacağını bilmez(!) gibi gibi gibi.
Beşiktaş bahane herkes cukka peşinde anlayışının henüz esir almadığı zamanlarda kapalı tribün içindeki gruplarda önce Beşiktaşlılık gelirdi, şimdi ise adamcılık, semtcilik aşırı uçlarda gezinmekte. Aklı çok başında olmasa da bazen vicdanı, bazen bize yakışmaz düşüncesiyle yapıyı kontrol edebilecek kadar küçükken daha güzeldi bu tribünler. Kutunun içinde tanıdık yüzler ve tayfaları, kenarlarda irili ufaklı gruplar. Her maç kavga çıkma geleneği olmadan önce bu tribünler daha güzeldi. Her semt biz kimseye bulaşmayalım diye değil daha çok bağıralım diye düşündüğü yıllarda efsane oldu çarşı. Sadece tribün kovalayanların içini, dışını bildiği çarşı bugün bambaşka bir yerde duruyor. Popüler kültürün bir parçası olmuş durumda, medya kullandı, kullandı, kullandı ve şu an rüzgara bırakmış durumda. Bir kağıt parçası gibi nereye düşeceği de belli değil. İtibarı irtifa kaybetmeye hala devam ediyor. Öyle yukarılardaymış ki iki senedir üstüste yanlışlara rağmen hala çakılmadı. Olaylara bunların dışında yaklaşmak, böyle olmadığını iddia etmek koca bir yalan. Herkesin gıptayla baktığı, öykündüğü grup bugün dağılma noktasında. Nedeni nasılı sıralamak için yüzlerce, binlerce madde konulabilir buraya. Ama insanın Cem, Ankaralı Ayhan, Optik, Pembe Hasan, Sarı Murat, Yılmaz'lı tribünleri özlememesi mümkün değil. Geçenlerde gazetede bizim sete çıkan amigolardan birini iddia ekinin ekibinde görünce nasıl oluyor acaba bu işler diye epey düşündüm. Kim düşünse aklına çeşit çeşit bağlantılar gelir. Cem TV'yi basan Karagümrüklüler'i görünce de bu tribün bitmiş dedim. Haklı oldukları tek nokta var o da Beşiktaş diye bağırırlarken yuhlanmaları. Bunun dışında tribün içerisinde saygınlıklarını ne yazık ki onların da yitireceğini düşünüyorum. Delikanlılığın kitabını yazmaya aday Karagümrüklüler'in böyle bir maçta çıkardığı olaylardan sonra takındığı tavır suçlu psikolojisinden başka bir anlama gelmiyor. Dün Forza Besiktas girişindeki yazıyı okudum. Hiç şaşırmadım. Yine talimatlar gelmiş ne yazık ki birilerine. Geri adım ata ata uçurumun eşiğine geldi kapalı tribün. İşin kötüsü kapalı tribüne yön veren herhangi bir kılavuz da yok. Rüzgar nereden eserse o yöne gidiyor, kendileri de bilmiyorlar. Galiba bu bir yaşam savaşı. Bize nerede yer açılırsa o taraftayız, çünkü kendi kendimize geldiğimiz bu yolda daha fazla yalnız yürüyemeyeceğiz demek bundan sonrakiler. Son kale de yıkılıyor maalesef. İnsanların Beşiktaş'a olan sempatisinin en önemli ögelerinden biri yerle yeksan oluyor. Buradan ayağa kalmak marifet ister. Türk insanı unutkandır takım iki galibiyet alsın herşey unutulur, medya da taraftara övgüler düzülünce grubun kredisi artar diye düşünenler olduğu apaçık ortada. Ben forzadaki yazılardan sonra bunu anladım. İşin en kötü tarafıysa iki sene önce namı yedi düvele yayılmış, bayrağı en tepelerde, kimselere bırakmamış bir Çarşı elveda ederken övüneceği birşeyler vardı.

Hiç yorum yok: