27 Ocak 2010 Çarşamba

Çıkış Yolu


Rıdvan, İsmail, Necip bir de Cumali'yi izlerken Serdar Özkan çoktan abi bilmem farkında mıyız. İnşallah bu çocukların da kredisini uzatırız Serdar gibi. Serdar gençse diğerleri çocuk daha. Nihat ve Nobre gariban affetmediler dün gece. İnönü'nün havasından mıdır suyundan mı sahaya çıkan rakipler müthiş oynuyor. İshak ve Cafercan müthişlerdi. Yıllar önce aynı renklerde Celal Kıbrızlı'nın Şekerspor'unu izlemiştim İnönü'de. Onlar da müthiş oynamışlardı. Orta sahada Necip'in bölgesinde aynı hevesle tutulduğumuz Yusuf oynardı. Onları da zar zor yenmiştik. 2-1. Tribünler de 33 bin 500 kişi vardı. Hala gözümün önünde İnönü Stadyumu'nun tabelasındaki 33.500 yazısı. Sezonun açılış maçıydı yanılmıyorsam. Hava sıcak. Çok şey değişmiş o günden bugüne. İleri mi gitmişiz geri mi diye bakmak lazım. Bugün Türkiye'de geriye doğru koşan kulüpler sıralamasında kafaya oynar Beşiktaş. Bir takımı alt lige düşmek değil, taraftarının ümidini kesmesi öldürür. Saha içindeki oyun her zaman değişir, bugün kötü yarın iyi. Derdimiz de bu değil zaten. Derdimiz zihniyetin geriye gitmesi. Umudun kalmaması. Sonucunu bildiğin bir seçimde kaybetmesini beklerken tarafsız olma gibi bir açmaza düşmek. Bok değil kaka. Mavi değil lacivert demek. Bu tribün b planını da düşünmeli. Yarın zaferle çıkacak bir yönetim var karşımızda. İster inan ister inanma. Demirören bir dönem daha başkan. Bundan sonra ne yapılacak? Bu sezon şampiyonluk gelse bu kadar protesto sonrasında sevinç yaşanabilecek mi? Buruk bir sevinç yaşamak Demirören uğruna doğru mu? Demirören'in başkanlığı kazanması demek Beşiktaş'ın satılması anlamına gelir diye yüksek perdeden bağıran tribünlerimiz, gün olup rakip tribünler İnönü'ye geldiğinde bu tezahürata alkış mı tutacak? Kendi silahımızla aslında bizim olan Beşiktaş'ın ayağına sıkıyoruz. Ne yapmak gerek bir akıl hocası arıyoruz.

Hiç yorum yok: