24 Ağustos 2010 Salı

Transfer=Takımı Okuma Sanatı

Schuster'in rotasyon isteğinden mi yoksa takımın tamamının bu lig için yeterli kalitede olacağına inanmasından mıdır bilinmez, sabit bir 11 formu izletmeyeceği aşikar. Bugüne dek oynanan ve ciddiye alınması gereken maçlar zorluk derecesine göre Vikingur, Helsinki, Buca, Villa Real, Plezen ve İBB maçları. En ciddi sınavından mağlubiyetle ayrılan bu takımın bu kadar maç sonunda halen yeni bir takım hüviyetinde olması, bir eleştiri cümlesi olarak hazır değil benzetmeleri yapılması hem iyi, hem kötü. Takımın ağustosun ortasında hazır olması demek, Ocak'ta ruhu çekilmiş bir takım izlememiz anlamına geliyor kimilerine göre. Bence de gerçeklik payı bulunmakta böylesi tespitlerin. Şu yaşımıza kadar bir sezon boyunca hem de temmuzdan bu yana geleni gideni ezen bir takım sahalarda görmedik. Mustafa Denizli'nin ileriye dönük tahminleri de bunu işliyordu beynimize. Takımın hevesini optimum seviyede tutarak, çok ileri haftaları işaret ederek, gücünü 90 dakikaya yayan bir futbolcu gibi takımı tüm bir sezon boyunca yönetebilmek istiyordu. Geçtiğimiz sezonun Galatasaray'ından hiçbir farkı yok Beşiktaş'ın demiştik. Erken form tutan Avrupa'da ezen, lig de 9'da 9'un peşinde koşan Galatasaray'ın grafiğini yıkabilir Beşiktaş. Çok benzer bir sezon yaşamasının önüne geçen etken tamamen Schuster'in takımı bir sezon boyunca yönetebilme aklıyla hareket etmesinde yatıyor. Bazı futbolcuların tribünde olması, bu futbolcuların küstürülmesine sebep olmazsa bu amaca ulaşacaktır Schuster. Tek kötü tarafı futbolcuların kafa olarak bu sistemi çözemeyecek olmalarında yatıyor.

Beşiktaş bugüne dek bazı maçlarda bizi çok heyecanlandırdı. Villa Real maçında oynanan oyun sonrasında takımın şansının yaver gitmesi durumunda nelerin olabileceğini, içeride ya da dışarıda rakibinin üzerine rahatlıkla gidebilecek düzeyde olduğunu görüyoruz. İşin ilginci ise bize özel bir durum aslında. Biz uzun yıllardır böyle bir takıma şahit olmadık. Rakibi sağlı sollu bunaltan bir takıma sahibiz. Bunaltıyoruz ama golcü sıkıntımız nedeniyle 2 yediğimiz karşılaşmalarda 3 atabilecek performansı göstersek de bunu tabelaya işleyecek adama ne yazık ki -Bobo hariç- sahip değiliz. Bu blogda koruduğumuz kolladığımız Nobre'den umudu kestik, Holosko'dan bir yıldız olmayacağını kanıksadık, Nihat'ın özlemi yetti, bitti. Yine eylülde gel Nihat şarkıları söylemek zorundayız.

Gidişatını böyle özetleyebileceğimiz Beşiktaş'ın forvet sorunu ortada dururken transfer haberleri ortada dolanıyor. Mehmet Aurelio için görüşmeler devam ediyormuş. Böyle bir transfer ancak AcıbadeM'in dediği gibi "Robinho" gelsin hinliği barındırıyor olsa gerek. Fink gidecek Robinho gelecek. Çok mu safız, bunlar mı iş bilmiyor bu muamma Yıldırım Demirören o koltukta oturduğundan bu yana devam ediyor bizim için. Transfer takımın eksiklerine göre yapılır ama burada durmamız gerekiyor. Bizim bilmediğimiz birşey oluyor. Mehmet Aurelio geliyorsa başka bir sonuç çıkmaz. Takımı okumanın adı transferse bu yönetimin okuması yok.

Hadi yukarıdaki senaryo gerçek diyelim. Fink yerine Tabata ya da Holosko'nun gönderilmesi an itibariyle daha doğru gibi gözüküyor. İşin Necip tarafına hiç girmiyorum. Necip, Mehmet Aurelio gelse de ondan formayı kapacaktır.

Hiç yorum yok: