17 Ekim 2011 Pazartesi

Soylular Geldi Mi? -Şimdi Yürek Burkulur

Pazar saat 14:45... Beşiktaş vapurundayım. İçimde bir pişmanlık. Hava buz, yağmur... Beşiktaş sakin, sessiz. Sokaklar boş. Yürüdüm çınarlı yoldan stadyuma doğru. Önceleri çiseleyen yağmur şimdi iyiden iyiye sağanak şeklinde. Yolun ortasındayım. İçimde tedirginlik.

Benden başka yürüyen yok. Arkama bakıyorum şemsiyeli bir çift. Bir yere yetişme çabaları yok. Saat 15:25. Tam vaktinde geldim diye düşünüyorum. Köşeyi dönüp İnönü'yü soluma alıp tırmanıyorum yokuşu. Önümde yine kimse yok. Arkamdakiler de yok artık. Bomboş her yer. İleride Beşiktaş montlu biri otobüs durağında elinde telefon konuşuyor. Kıllanıyorum. Aklıma yola koyulmadan önce gelen sorular geliyor. Bastırıp yürüyorum. Durağın yanında geçerken gülüyor. Selam mı verdi .aşşak mı geçti anlayamadan devam ediyorum. Artık tamamen ıslağım. Parkın kapısından içeri girmeden telefona sarılıp arıyorum AcıbadeM'i. Yoldaymış. Yetişecekmiş. Gelme diyorum kimse yok bir ben varım. Dönüyorum Beşiktaş montlunun durağına. Yürüyorum ama durak boş. Yok olmuş. Otobüs bekliyorum. Saat 15:35...

Otobüs yok. Gelen taksileri kesiyorum. Bir boş yakalayıp biniyorum taksiye. Saat 15:45... Parkı dolaşıp Beşiktaş diyorum. Gözüm parkta camı da açıp geziyorum ama çıt yok. İnsan yok. Kendi kendime küfredip Kazan'a bira içmeye gidiyorum. AcıbadeM arıyor. Arkadaşlar oradaymış sen nereye baktın diyor. Bu sefer gerizekalı gibi hissediyorum kendimi, buluşup bir daha bakalım diyorum. Saat 16:10... İnönü Kartal Yuvası önündeyiz. Yürüyoruz. Bu kez Beşiktaşlılar var tek tük, ikili ikili. Parkta da insanlardan çok şemsiyeler karşılıyor bizi. Saat 16:15 parkta 30 kişi ya var ya yok.

Sonra Breaveheart filmindeki gibi yerliler katılıyor bize:) Yukarı taraftan sessiz sedasız bir grup katılıyor. Onlar da bizim 3'te 2'miz kadarlar. Herkes sessiz. Bir huzursuzluk. Sayı azlığı nedeniyle pişmanlık. Breaveheart'ta büyük imparatorluğa karşı direnen yerliler gibiyiz gerçekten:) Yerliler var da soylular nerede?

Sonra biri yüksekçe bir yere çıkıp Yıldırım Demirören hakkında konuşuyor. Terbiyeyi elden bırakmayalım diyor. Protestomuzu incitmeden yapalım gibilerinden acayip bir ödleklikle açıklıyor neden orada olduğumuzu.

Sonra sonra daha aşina suratlar geliyor parka. Hadi beyler herkes çıksın kaldırıma foto çekelim diyorlar. Çıkıyoruz. Foto çekiliyor. Öne de iki tane anlamsız pankart koymuşlar. Ne? 368 Milyon Mu? Bu kadar laubalilik olmaz. Yani şu pankartın arkasında durarak fotoğraf çektirmek nasıl bir zeka ürünü. Sululuk yapmanın yeri mi yani. İnanılmaz gerçekten.

Bir de elinde AcıbadeM'in de dikkat çektiği gibi bira şişeleriyle gelenler vardı. Ulan bari şurada iki dakika ciddi olsana arkadaş. Bir kenara bırak öyle gir kadraja bari. Anlayamıyorum gerçekten.

Aşina suratların ilk başta kareye girmek istememeleri şaşırtıyor. Oraya neden geldin ki diye düşünecekken zorla "gelsenize oğlum" sözleriyle istemeye istemeye giriyorlar.Yaklaşık 5 dakika poz verdikten:) sonra basın mensubu illallah diyerek "Yok mu basın bülteni ya da bir açıklama" diyor herkes yine birbirine bakıyor. Basın mensubu da hay sizin protestonuza der gibi dönüyor sırtını çektiği fotoya bakıyor.

Derken birileri basket maçındalarmış geleceklermiş diye üfürüyor. AcıbadeM ile "Ulan bu kadar organize ediyorsun bir de geç kalıyorsun" diye söyleniyoruz. Sonra dönüyoruz. Fare dağa küsmüş, dağın haberi yok...

Hiç yorum yok: