10 Kasım 2011 Perşembe

Şak Şak Turizm


"Söyleyin şuna toka taksın bir dahakine" demiş midir bilmiyorum ama Seba'nın isteğiyle Nartallo'nun uzun saçlarını bağladığını anımsıyorum. Bir maçta önüne düşüp gözlerini kapatan lüle lüle saçlarını düzeltirken peşi sıra golleri kaçırınca yönetim tarafından uyarıldığı ve sonraki maçlarda saçları toplu olarak golleri kaçırmaya devam ettiği geliyor aklıma. Gazetelerin yalancısıyız elbet, o zamanlar ekranlarda skor yorumculuğu bugünkü kadar popüler değil. O Nartallo'yu bağrımıza bastık sanki akrabamızmış gibi. Beceriksizdi ama çabalıyordu elinden geldiğince. Memnunduk, mutluyduk. Kaç para aldığını, akşamları nerede ne yiyip, içtiğini bilmiyorduk. Rahmetli Vedat Okyar bile eleştirisinde ölçülüydü; "Bu Nartallo et mi, balık mı ben anlamadım".

Reşit olmadığım dönemlerden bir maçta Yeni Açık tribündeyim. Maç 0-0 'a kilitlenmiş. Millet bağırmaya başlıyor "Feyyaz goool, goool, gol!". Derken sakallı, bıyıklı bir amca susturuyor herkesi; "Çocuğu strese sokuyorsunuz" diyerek. Yine o dönemler; Fenerbahçe Stadı'nda son dakikalarda kapıların açılıp da futbol dilencilerinin içeriye hücüm ettiği yıllar. Ben de cep radyomu kapatıp Sarıyer-Beşiktaş maçını 85. dakikasından itibaren izlemek üzere eski maraton tribüne dalıyorum. O maç da 0-0 ve Beşiktaş sağlı sollu saldırıyor. Defans bloğu orta sahaya kurulmuş neredeyse. Rıza kesiyor, defans uzaklaştırıyor. Mutlu dolduruyor, kaleci yumrukluyor. Amcalardan biri sinirlenip Feyyaz'a kızmaya başlıyor; "Feyyaaaaazzzz, ekmek yemedin mi oğlum koysana kafayı. Hay ben senin gibi!". Üzülüyordum bunları duydukça. Çok seviyordum Feyyaz'ı. Hem o benden de amcadan da çok isterdi gol atmayı. Nitekim attı da. Maçın bitimine çok az kala öne geçirdi Beşiktaş'ı. Amca da sarıldı yanındakine, "Koçum Feyyaz!" diyerek. Bu maç da tarihe 'Beş dakikada Beşiktaş' olarak geçti benim için.

Gidemediğime en üzüldüğüm maçlardan biri de Gordon Milne'nin son maçıydı. Gündüz oynanan bir kupa maçıydı ve benimde o gün sınavım olduğu için gidemeyip okulda radyodan dinlemiştim. Maçın bitimindeki "I love you Gordon" tezahüratları hala kulaklarımda. Sezon ortası gönderilen hoca omuzlarda terketti sahayı. Zaten hiç havaalanına topçu karşılamaya gitmemiş biri olarak hep istediğim bir şeydir uğurlama. Gelsinler, önce Beşiktaş'a bir şeyler versinler sonra başımızda taşıyalım Gordon gibi. Malesef bizde hep tersi oluyor. Ellerin üzerinde karşılayıp ayaklar altında gönderiyoruz. Bir kıçına tekme vurmadığımız kalıyor.

Artık ne amcalar kaldı tribünde, ne Osvaldo gibi kapalı kutu yabancılar ne de Feyyaz gibi golü bizden çok isteyen topçular. Hele bu yıllarda Gordon gibi üst üste şampiyonluğu kaçırıp da görevine devam edecek hocaların arkasında duracak yönetim hiç yok ortalarda. Tribüne girmek için can atan ergenler yerine ikinci senesinde "Çarşı'yız la biz!" diyen 16lıklar,17likler var. Maç böyle bitsin diye dua edenler yerine bir gol daha olsun da kupon tutsun isteyenler var. Gelen futbolcunun gündüzünden çok gecesine ışık tutan medya ve buna göre yönlendirilenler var. Gençlerin başını okşayanlar yerine, yıldızlara statta karşılama töreni düzenletip sonra da alkışlamayın diyenlerden oluşan bir yönetim var. "Hep böyle oynayın canımızı verelim" diye bağırırdık o eski güzel günlerde. Şimdi o canı feda edecek takıma bakıp bakıp hayıflanıyoruz.

3 yorum:

1903 dedi ki...

Evet abi şak şak turizmin yolcularız. Yazı çok tadında olmuş.

ergin aslan dedi ki...

eline sağlık...

BEERREGULAR dedi ki...

geçen maçlardan birinde tribünde bir abi kalbi kırık bir şekilde "beni Beşiktaşlı yapan değerlerin hiç biri yok artık" dedi.. düşündüm, üzüldüm.. haklı haklı gene haklı..
stadın önünde anket yapılıyor son maçta, taraftarın birine soruyorlar "Beşiktaş kaç gol atar?" diye adam 0-0 biter diyor. Anketör "Fakat anketimiz gol üzerine." dediğinde arkadaş ben 0-0'a kupon yaptım bence öyle bitecek diyor. Benim aklım bu zihniyetteki taraftarı almıyor. Aynı şekilde Beşiktaş'ın mağlubiyetine oynayan taraftarı da anlamıyor. Benim elim gitmez o maçı yazamam bile. Yazsam dahi ancak galibiyete elim dilim varır. Arma aşkı da takım aşkı da yalan, futbol sevgimiz takıma ilgimiz cahilce.. Alınan kırılan olacaktır, futbolcu gibi artık taraftar da maç seçiyor. UEFA'da var, ligde yok.. Pehh.