27 Kasım 2014 Perşembe

Ya Sarı Lacivertsin, Ya Sarı Kırmızı... Siyah Beyaz Kalede

Bu aralar altını çize çize, tekrar tekrar okuduğum bir kitap var. Adı "Biraz Daha Özgüven Alır Mıydınız?" Kitap özgüven diye kolayca ağzımızdan çıkan şeyin tam olarak ne olduğunu efsane şekilde anlatmış. Kitapta özgüven problemi yaşayanlara aşağıdaki gibi altın 10 kural verilmiş.
1-) Her Şey Sizin Omuzlarınızda
2-) Affet
3-)Pişmanlığı Öldür
4-)Şimdiye Odaklan
5-)Geleceğe Bak
6-)Olumsuz Kayıt Bantlarını Yok Et
7-)Bağımsızlığını Geliştir
8-)Üretim Aşamasındaki Bir İş Olduğunuzu Kabul Edin
9-) Testereyi Bileyin
10-)Gerçekten Yapabilene Kadar Öyleymiş Gibi Yap

İnsanlardaki özgüven denen şeyin ne zaman şekillendiği ile ilgili de çok acayip bilgiler var. Çoğunluğu öğretmenleri suçlu bulurken, bir kısmı babalarını diğer kısmı büyük kardeşlerini sorumlu tutuyor.

Kitapla haşır neşirken bir Alışveriş merkezinde yukarıdaki gibi bir çocuk oyunu görünce bütün suçlunun kimileri için Beşiktaş olabileceği de geldi aklıma. Son 10 yıldır Beşiktaşlı çocuk bulmak önceki 10 yıllara göre daha zorken ya da bir başka deyişle yeni jenerasyon yetişmiyorken böylesi çocuk oyunlarının da bir anlamı var elbette.

Sağda Fenerbahçeli esas oğlan, solda Galatasaraylı esas oğlan...

Beşiktaşlı ise kaleye geçmiş. Çocuklara dair ne varsa iki büyük takım üzerinden anlatılıyor, Türkiye'de futbol iki kulüp üzerinden ilerliyor, onların markalarının yarışları hep önde. Buralara kolay gelinmedi elbet. Ya Galatasaraylısın ya Fenerbahçeli... Beşiktaşlı kalede. Senin rakibin o. Senin oyunun bir parçası.

Bu oyunun üreticisinin bunu üretirken kasıtlı yapması gibi bir durum yok elbette. Çok uzun zamandır bu böyle. Subliminal mesaj diye bir şey varsa. Bu o işte... Burada durum farklı... Ne veren farkında... Ne alan...Öğrenilmiş, kanıksanmış, farkedilmeden, yavaş yavaş...

Ne üreticinin haberi var, ne oynayan çocuğun. Ya Sarı Lacivertsin Ya Sarı Kırmızı...

Siyah beyaz kalede. Topu tutacak.

Hiç yorum yok: